Fatma Marmara(Dursun) – Alanları: Resim – Fotoğraf- Yazı

49 yıllık ömrüne birçok başarıları sığdıran,  radyo ve televizyon prodüktörü, belgesel yapımcısı, gezgin, fotoğraf sanatçısı, araştırmacı, yazar Servet Somuncuoğlu, Kuray Kültür Evi’nde “Tamgaların İzinde Servet Somuncuoğlu Anma Toplantısı’nda” anıldı. “Tamgaların İzinde Servet Somuncuoğlu Anma Toplantısı’na” eşi Nevin Somuncuoğlu, kardeşleri Gülcan ve Fatma Somuncuoğlu, Ankara Üni. Eczacılık Fak. İsmail Beşir, yol arkadaşları Yazar Yusuf Yılmaz Araç, Kameraman Cengiz Karadeniz, Dr. Yasin Cemal Galata, Aşkın Çakır (Aşkın Kuray) ve konuklar katıldı.

TRT Radyo ve televizyonunda prodüktör olarak çalıştığı yıllarda, Günle Gelen, Günün İçinden, Müzikli Edebiyat, Yeni Bakışlar, Türkülerle Yaşamak, Aşkın Has Bahçesinde, Tarihte Yolculuk ve Tarihin Büyük İhanetleri programlarını hazırlayan Servet Somuncuoğlu, Karlı Dağlardaki Sır, Damgaların Göçü, Zamana Karşı, Türkistan’da Bir Gün, Altın Elbiseli Adam, Tamgalar Dengizli belgesellerine de imza atmış biri. Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler” adlı eseriyle Sosyal Bilimler dalında 2008 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülünü alan Servet Somuncuoğlu, Rusya, Çin, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kosova, Macaristan, Avusturya, Kanada, Brezilya, Hollanda’da yaptığı çekimlerini “Taştaki Türkler”, “Saymalı Taş – Gökyüzü Atları” ve “Damgaların Göçü – Kurgan” adlı kitaplarıyla ölümsüzleştirmiş bir sanatçı.

Yurtiçi ve yurtdışında fotoğrafları sergilenen, Atlas dergisinde de yine yazı ve fotoğrafları yer almış olan Servet Somuncuoğlu’nu Kuray Kültür Evi’nde  eşi Nevin Somuncuoğlu, yol arkadaşları Yusuf Yılmaz Araç, Cengiz Karadeniz, Dr. Yasin Cemal Galata anlattı.

“Tamgaların İzinde Servet Somuncuoğlu Anma Toplantısı’nda ilk konuşan, Kuray Kültür Evi sahibi ve işletmecisi Aşkın Çakır (Aşkın Kuray), ilk etkinliklerine Servet Somuncuoğlu ile başlamak istediklerini ve bu manada kendileri için anlamlı bir etkinlik olduğunu belirtti. Yapmak istediklerinin daha çok kültür gezi ve hizmetleri ile Türk dünyasındaki kültürleri araştırmaya, kültür köprülerini bağlamaya yönelik çalışmalar olduğunu anlattı. Aşkın Çakır; “Servet Somuncuoğlu ile bizim bir başka bağımız daha vardı. Kaya çizimlerini araştırmak ve bunu da en iyi rahmetli hocam yapardı. Bize öğretti ve ben onun daha önce gitmiş olduğu yerlere gittim, onun gördüğü yerleri görüp, o kayalara elimi sürmek, onu yaşamak için gittim.”diye ifade edip sözü ilk konuşmacı Yazar Yusuf Yılmaz Araç’a bıraktı.

Bolu önemli bir Türk şehri, kültür medeniyet beşiği, bu bakımdan kültür merkezinin de Servet Somuncuoğlu ile başlamış olması anlamlı olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Yazar Yusuf Yılmaz Araç; “Büyük adamlar Allah vergisi yeteneklerinin yanında bir takım dış unsurlarla da şekillenirler.”diyerek bu şekillenmeyi ve ilk tanışma yıllarını, birlikte geçen öğrencilik dönemlerini anlattı.. Araç; “Servet, zeki, başarılı, çalışkan, sosyal çevreyle de meşgul olan, üniversitede de herkesi tanıyan bilen, onlarla iyi ilişkiler kuran espritüel ‘Aziz’ bir kişiydi.” diyerek, üniversite sonrası da sık sık bir araya geldiklerini, İstanbul’a geldikten sonra bu görüşmelerinin daha da sık olduğunu, çok güzel bir dostluklarının olduğundan bahsetti..

Yusuf Yılmaz Araç; “ “Bugün yaşaması gereken, fiziki güç bakımından birisi varsa bunun Servet olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü O, akranlarından daha dayanıklı daha enerjik, daha atik, daha doğa şartlarına uygun, dağlara çıkar, yürür gider, onun gittiği yere kimse ulaşamaz. Bu genç yaşta (49) aramızdan ayrılmasının sebebi de zannediyorum, kendi sağlığını ihmal ederek, birileri için kendini adamış olmasıdır. Servet’in önemli özelliklerinden biri, fikrine çok bağlı olmakla beraber, elastik olması, hoşgörülü olması, zekâsıyla nüktedan olması, bir insan böyle olunca da diğer kilerle de münasebet kurabiliyor.”diye belirterek öğrencilik yıllarını, kaldıkları yurttaki anılarını aktardı.

Bir gün Servet Somuncuoğlu’yla giderken onun ilk kez geçtiği yolda durup, oradaki armut ağacını göstermesi ve ağaca çıkarak armutlardan toplayışını anlatırken, “Ben oradan her gün geçiyorum, orada bir armut ağacı olduğunu ve üzerinde armutlar olduğunu hiç fark etmedim. Servet sosyal baskılardan uzak, anı yaşayan, sosyal korkuları aşmış bir kişiydi. Sonuçta Servet Somuncuoğlu deyince arkasında bıraktığı birçok sayıda eserler ve bu eserlere bağlı olarak da ‘Türkçülük Tarihine’ adını yazdıran adam denmesi lazım gelir. Türkçülük maalesef Türk yurdunda, Türk milletinin var olduğunu, Türk milletinin yaşam hakkı olduğunu, Türk milletinin hâkim unsur olduğunun mücadelesini vermek zorunda kalan bir fikir adamı. 1870 yıllarından başlıyor ve halen devam ediyor. Ahmet Paşa, Süleyman paşa, Ziya Gökalp’lerle başlayan Türkçülük fikir hareketi bugüne kadar hep bir mücadele vermiş.”olduğunu belirterek Milli mücadele yıllarında fikir mücadelesinden çok fiili mücadeleye dönüştüğü ve Büyük Atatürk’ün önderliğinde verilen mücadelelerin başarıyla sonuçlandığını anlattı.

Atatürk’ten sonra cihan harpleri döneminde Türkçülüğün ezilmeye, devletten tasfiye edilmeye çalışıldığından ve bununda mücadelesinin verildiğinden bahseden Araç; “Bu dönemde Servet Somuncuoğlu ve arkadaşları Türklerin var olması gerektiğini, medeni bir millet olduğunu, Türklerin Kültürlü bir millet olduğunu, buranın çok kadim bir Türk yurdu olduğunu bir kez daha ortaya koymaya çalıştılar.”diye anlattı..

Taşlardaki Türklerin tarihini belgeleyen yazıtların fotoğraflarıyla da Servet Somuncuoğlu’nun ülkeye büyük hizmet verdiğini vurgulayan Yusuf Yılmaz Araç; “Bunlar devletin yapması gereken şeylerdir. Bu Türkün 1400 sene önce diktiği bir abide, Türk kültür hazinesi. Bu bir tek bireyin çabasına kalmamalı, madem kaldı bu konuda enstütü mü kurulacak, üniversite mi kurulacak, ekip mi kurulacak, ne yapılacaksa bu çalışmaların yapılması lazım.” Servet Somuncuoğlu’nun bıraktığı eserleri göstererek, “Bunlar Atatürk döneminde olsaydı Devlet Şeref Madalyası ile ödüllendirilirdi, örneğin: Moğalistan’daki kaya çizimleriyle Ankara- Güdül’deki kaya çizimlerinin aynı olduğunu, ekip arkadaşlarıyla çektiği fotoğraflarla belgeleyip bastırdığı  ‘Damgaların Göçü- Kurgan’ kitabı. Bu eserler Türkçülük tarihine altın harflerle yazılacak çalışmalardır. İnşallah bunların değeri yarın bir gün daha iyi bilinecektir.”diye ifade etti.

Servet Somuncuoğlu’nun, kadim Türk tarihi, eski Türk tarihi dendiğinde, gittiği günden bu yana akla gelen ilk isim olduğunu belirten eşi Nevin Somuncuoğlu; “Kaya resimleri, eski Türk yazıtları dendiğinde pek çok kişinin aklına gelen isim. Ben kendisini tanıdığımda, TRT İstanbul Radyosunda genç bir prodüktördü. Fakat tanıdığım ilk günden itibaren özel bir insandı. Hayatında tanıdığım ilk günden itibaren hep okumak, yazmak, kültür işçiliği üretmek vardı, bunlar hayatının anayasasıydı diyebiliriz. Çok yönlü bir insandı. TRT de prodüktördü bütün programları yapıyordu ama bir çerçeve içerisinde değildi. Sürekli çalıştığı bir konudan başka bir konu üreten, oradan ortaya bir proje çıkaran, Türk kültür hayatında eksik kalan yerler varsa, oradaki boşluğu doldurmaya çalışan bir insandı.”diye anlattı.

Eşinin kişilerle çok güzel dostluklar kurduğundan da bahseden Nevin Somuncuoğlu; “Atilla İlhan’ı kendi sesinden şiir albümü yapmaya ikna etmişti. Unkapanı’nın popüler kültürün merkezi olduğu günlerde Servet THM sanatçılarının kasetlerinin çıkarılması için yapımcıları ikna etti, albümlere danışmanlık yaptı. Fotoğraf çekmeyi hiç bırakmadı. Fotoğraf çekmek de yaptığı işin bir parçasıydı. 2004 yılından itibaren de ömrünü adadığı diyebileceği, geniş bir Türk coğrafyasına seyahatleri başladı. Bu seyahatler, Türklerin en eski izleri diyebileceğimiz kayalar üzerine çizilmiş resimleri, damgalar, eski Türk yazıtları, bunların bütün alanlara gidip fotoğraflanmasına adadı kendisini.”diye ifade etti ve Servet Somuncuoğlu’nun bu seyahatlerinin ardından yazdığı kitaplarından ve çektiği belgesellerden bahsetti.

Servet Somuncuoğlu’nun ölümüyle yarım kalan proje ve çalışmalarından da bahseden eşi Nevin Somuncuoğlu; “Bunların dışında yine eski Türk yazıtlarını bütün fotoğrafladığı alanlarda ki sanırım Servet kadar çok alanı gezmiş, bizzat gidip kendisi fotoğraflamış başka birisi yok diye biliyorum ben. Bunları da eski Türk yazıtları albümü olarak, bir kitap haline getirmek istiyordu. Ama bizim diğerleri gibi bunu da çıkarmak için bir çabamız var. Tüm bunlardan da görüyoruz ki 49 yıllık kısa bir ömre pek çok şey sığdırdı Servet. Yıllık izinlerimizi bile yine bu tür gezilerle geçirirdik. Benim umudum her alanda nice Servet Somuncuoğlu yetişsin. Çalışan, üreten, yaptığı her işte Türk milletinin menfaati için Türk medeniyetinin gelişmesi için çaba harcayan nice Servet Somuncuoğlu yetişsin.”dedi.

TRT de kameraman olduğu dönemde kendisiyle çalıştığını belirten Cengiz Karadeniz; “Birlikte kaya resimleriyle ilgili hem bilim hem de televizyon dünyasında çok ses getiren belgesellerde çalıştık. Çalışma hayatım boyunca çok sayıda yazar, siyasetçi, iş insanı tanıdım ama hiç birisi mesleki ve bireysel öykümde Servet Ağabey kadar kalıcı izler bırakmadı. Servet Somuncuoğlu pek çok alanda çalışma yaptı ama öncülük yaptığı alan kuşkusuz kaya resimleriyle ilgili araştırmalarıydı. Kırgızistan seyahatinde gördüğü kaya resimleriyle ilgili Türkiye’de gördüğü kaya resimleri arasındaki benzerliklerden yola çıkarak, bilimsel keşifleri taşıyan, ufuk açıcı saptamalarda bulundu. Yurtdışında gördüğü ve ülkemizde keşfettiği kaya resimleri ile ilgili alanlardaki çalışmalarını da belgesele dönüştürmesi bir ilkti. Meşalesini yaktığı bu bilim alanını geniş kitlelere, televizyon programlarıyla tanıttı. Bu belgeseller çok yoğun bir ilgi görürken, birçok üniversitede ders olarak okutuldu.”diye belirtti.

‘Taştan mektuplar, geçmişten günümüze ata ruhlarının sesleridir. Mezar taşları tarihin tek DNA’dır. Türkler taşı yontup, karşısına geçip tapmayan tek millettir.’ gibi Servet Somuncuoğlu’nun özlü sözlerinden örnekler de veren Cengiz Karadeniz; “Servet Ağabey kendini tarihin DNA’nı incelemeye, ata ruhlarımızın seslerine ulaşmaya adadı. Çalışmalarının sonucunda da insanların Türklüğü yeniden değerlendirip, sahiplenmesini, onlarda özgüven oluşmasını sağladı. Bu belgesellerden sonrada insanlar kendi coğrafyalarında bu izleri aramaya koyuldular. Örneğin Güdül’deki kaya resimleri, bu belgeseller sonucu ortaya çıktı ve bu Servet Ağabeyin yaptığı çok önemli bir keşiftir.”diye anlattı.

Ankara Üni. Eczacılık Fak. İsmail Başer’de anma programı öncesi Servet Somuncuoğlu ile ilgili anılarını anlattı. Beşir; “Güdül Salihler Köyündeki kaya resimleri Orta Asya’daki kaya resimleriyle aynı. Yani Türkler nereye gittiyse, atının ayağı nereye bastıysa, oradaki yerlere, kayalara yazılar yazarak, damgasını vurmuş. Bizim Servet Ağabeyle tanışmamız da bu vesileyle oldu. Arkadaşım Cemil bana kaya resimleri gösterdi. Bizim orada Roma, Hitit, Frigya, Bizans’la ilgili yapıtlar vardı. Biz onlara benzer bir şey mi diye düşündük ama fotoğrafları gösterince, Servet Ağabeyinde belgesellerini seyretmiştim, bu fotoğraflar onun kaya resimlerinden çektiğinin aynısıydı. Bunu yazdık köy tarihi içeren sitelere. Servet Ağabey haberdar olmuş, telefon etti ve ertesi gün geldi. Ankara’da 2500 yıllık Türk tarihi ile ilgili kaya resimlerinin olması bizi çok sevindirdi. Türkler Anadolu’da 1071 tarihinden öncede varmış, biz bunu öğrendik. Tarihin dili aslında orada, kaya resimlerinde Türklerin yaşamıyla, inançlarıyla ilgili her şeyi anlatıyor. Güdül’de Kağan panosu ve Kağan mezarı da var. Kazı çalışması oldu ama şuan durdu. Biz biran önce bu çalışmaların yapılmasını, Anadolu’daki Türk dünyası ile ilgili gerçeklerin, bilgilerin gün yüzüne çıkarılmasını istiyoruz.” diye belirtti.

Sevgi ve saygılarımla…

Fatma Marmara

 

 

Yorum bırakın